23 Kasım 2012 Cuma

Sessiz,sakin ve küçük koyu özlüyorum şimdiden!...






Sessiz ve sakin koyda; yürüyüşe çıkardım.. Zeytin ağaçları, çamlar ve adını bilmediğim başka bitkiler, çalılıklar arasında; önümde kesik kulaklı adını "balıkçı" koyduğum sahipsiz köpekle beraber.  Sahipsiz diyorum ama aklımda hala.

İstanbul olduğundan daha kalabalık ve gürültülü bir şehir olarak gözüküyor artık. Hep böylemiydi yoksa ben mi yeni idrak ediyorum. Evin önüne park eden arabalardan sokağa geçemiyorum desem yalan değil. Elime keskin bir şey alıp çizmek geçiyor içimden "o" derece yani.

Fındıklı parkını çok severdim, hala severim lakin "otopark" uğruna kurban edilmesini izlemeye dayanamıyorum. Boğazı seyretmek artık heyecanlandırmıyor. Bugünlerde grileşmiş sulara bakarken Arşipel'in mavisini düşlerken buluyorum kendimi.

Balkonuma konan kumrulara ne demeli. Yokluğumda  hoyrat bir güvercini arkadaş edinmişler. Sevmiyorum yedikçe şişmiş görüntüsüyle  güvercinleri. Serçelere ses çıkarmıyorum nedense!

Sofu baba, Akyol sokak ve karşı komşum Terzi Ahmet bey!...Döndüğüme sevindiler.
Akyol Gıda'nın sahibi Mustafa bey uzun süredir hasta yatıyor, oğlu Özcanbey sakal bırakmış üzgün bir hali vardı, ekmek alırken "baban nasıl oldu" diye soramadım.

Sessiz, sakin ve küçük koyu özlüyorum. Tek başıma başlarda zorlanmıştım oysa. Hatta geceleri kendi kendimle konuşup "ne işin var kızım buralarda" diye   söyleniyordum.

Havası ruhuma çok iyi geldi. Onca yoksunluğuma rağmen emlakçılarda arsalara, evlere baktım... Gün gelir belki yaşarım "o sevdiğim koyda" diye hayal ederek...


Sağlıcakla,


gltn s,


7 Kasım 2012 Çarşamba

Sevdiğim; bak ne diyeceğim!

Gök arada kararsa da , güneş inadına sıcak
bu yüzden terletiyor insanı ve bunaltıyor bazen nemden...

Ve sen sevdiğim aklımdan çıkmıyorsun ki hiç!
şöyle iki satır sensiz yazılar yazayım.

ara sıra birileri oluyor etrafta...
 balık avlamaya gidip avlamadan dönenler,
posta getirip kimseyi bulamayanlar gibi.

kediler, köpekler o kadar çok ki,
ciğer alayım dedim benim "balıkçı"ya,
 Kadının biri  kedileri için ne var ne yoksa almış tezgahtan.
Sakin koy'un tek bakkalı ertaş bey,
 Cuma'ya  getiririm dedi Datça'dan.

Sevdiğim bak ne diyeceğim; geçen gün,
Balikçı Ali bey geldi ve anlattı içten"merhaba" yla..
Yıllar önce duvar ustasıymış.Hakkını vermemişler ve ölümle tehdit etmişler üstelik.

Cüssesi ondan iriymiş, ses çıkaramamış önce,
koşup eve gelmiş....
O babadan kalma tüfeğine, karısıda ona sarılmış...
sesi titredi gözleri doldu...
Yıllar geçsede unutulmuyor demekki; alınterine yapılan haksızlık.

Sararmış yaprakların , kıvrılarak yere düşüsünü seyrediyorum;
Hiç bir teknenin şu anda bağlı olmadığı, küçük iskelenin dalgalar vurdukça sallanışını.
Ve tutkun olduğum mavilik önümde uzayıp giderken ufuklara doğru,
Bozkırdaki sarı çiçekler  ve çocukluğum geliyor aklıma...


sağlıcakla,

gltn s,


6 Kasım 2012 Salı

Knidos...

Knidos  antik  şehir kalıntılarını dolaşmak , bir güne sığdırmak yeterli olmasa da fikir sahibi olmak açısında idare eder sanırım. Çünkü Antik kentin sınırları ören yerinden çok daha önce başlıyor...
Yaz aylarında nasıl dolaşılır düşünemiyorum bile. Kapalı hava olmasına rağmen bir süre sonra yoruluyorsunuz. Şöyle arada oturmak, zamanında "muhteşem" olan bu şehrin kalıntılarına bakıp düş gücünüzle zamanda  yolculuk yapmak. Çantanızda bir sandevic, bir de  içecek suyunuz varsa akşama kadar, kalmak her yerini dolaşmak en güzeli...

Hikayesi;

"KnidosMuğla ili Datça ilçesinde bulunan antik kent.
Knidos önce bugünkü Datça ilçe merkezinin 1.5 km kuzeydoğusunda Dalacak burnu üzerindeki Burgaz mevkiinde kurulmuştu. Sonra Yarımadanın batı ucundaki Tekir Burnu üzerine taşındı.
Knidos; bilim, mimarlık ve sanatta da oldukça ileri bir kentti. Tarihin büyük astronomi ve matematik bilimcisi Eudoksus, doktor Euryphon, ünlü ressam Polygnotos ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan İskenderiye Feneri’nin mimarı Sostratos burada yaşadı.
Doktor Euryphon ve öğrencileri zamanının ikinci büyük tıp okulunu Knidos’ta kurdular. Eudoksus’un geliştirdiği ve dönemin büyük buluşu olan güneş saati, ören yerinde bugün de görülebilir.
Tarihçi Strabon kenti kıyıdan Akrapolise doğru yükselen bir tiyatroya benzetir. İç ve dış limanı ikiye ayıran yarımada üzerinde özel binalar, iç limanın üzerinden Akropolis’e hafif bir eğimle yükselen yamaçlarda oluşturulan setlerde ise topluma hizmet veren binalar kurulmuş. Doğu batı yönünde uzanan 10 metre genişliğindeki 4 ana cadde setler üzerinde düz olarak yerleşmiş, caddeler arasındaki bağlantı ise merdivenlerle ve eğimli dik sokaklarla sağlanmış.
Şehir 4 km’yi bulan surlarla çepeçevre sarılmış. Askeri liman ile Akropol arasında ve güneydeki ticari limana kadar geniş bir alanı kaplıyor.
Deveboynu olarak bilinen yarımada eskiden adaymış. Baş kısmı karaya bağlanarak her iki yanında suni liman oluşturulmuş. Dolgu alanına da geçişte kullanılmak üzere bir kanal açılmış. Kuzey limanı askeri amaçla kullanılıyor, her iki yanında yuvarlak kontrol kulesi bulunuyor ve ağzı zincirle kapatılıyordu. Kontrol kulelerinden güneyde olanı bugün ayakta. Güneydeki iç liman ise daha büyük ve ticari gemilerin yanaştığı limandı.

Knidos’un biri 20.000 diğeri 5.000 kapasiteli iki tiyatrosu var. Güneyde, ticari limanın yakınındaki küçük olanı. Akropoldeki büyük tiyatro ise, taşları ve mermerleri 19. yüzyılda gemilerle götürüldüğü için bugüne ulaşamamış.
Ören yerinin en güzel noktası, her iki limana hakim konumdaki Afrodit Tapınağı’dır. Yuvarlak planlı tapınağın çapı 17 metreydi. Afrodit heykeli tapınağın ortasındaydı. Kapılar heykele açılıyordu. Şimdi heykelin sadece kaidesi görülüyor.


Ören yeri gezisinin ilginç noktalarından biri de Mevsimleri ve zamanı gösteren güneş saatidir. En tepedeApollon Tapınağı var ve kent oraya doğru bir tiyatro gibi yükseliyor. Aşağıdaki Tiyatronun hemen üzerindekiKorint Tapınağı mimar Stratos’un eseriydi.
Apollon tapınağına giden yolun ortasındaki terasta bulunan Dor tapınağı üzerine erken hristiyanlık döneminde kilise yapılmış.

Ören yerine yapılan kiliselerin renkli mozaiklerle kaplı tabanları bugün de görülebiliyor. Kurtarma kazıları1996’dan beri sürdürülen ve bugüne kadar üçte ikisi tamamlanan Stoa, MÖ 3. yüzyılda Knidos’un ünlü mimarı Sostratos tarafından yapılmış. 113 metre uzunluk ve 16 metre genişlikteki yapıda 5x3.80 m.lik küçük odalar meydana getirilmiş. Odaların hepsi güneye meydana açılmaktaydı.
Kentte yapılan kurtarma kazılarından buluntular ören yerindeki küçük müzede sergileniyor."vikipedia....

Çektiğim fotograflar:

























 Knidos ören yerinden çok daha önce başlıyor aslında. Yaklaşmadan km. önce dağlarda, tepelerde kalıntıları görmek mümkün. Halen tam anlamıyla arkaolojik çalışmaları bitirilmemiş antik kent özelliğini taşıyan knidos'a en az bir kez daha gelmek istiyorum. Bu sefer güneşi batırmak için...

sağlıcakla,

gltn s,

4 Kasım 2012 Pazar

sakin koydaki atlı kadın!

Bir yabancı , bir çiftlik yaptırıp tepelere yerleşmiş.  Gözlüğü, şapkası ile yüzünü tam göremiyorsunuz. Yanımdan bir kaç kez geçti. Üstelik arkadaşıyla oturdular bir süre ama gizemli bir yüzü vardı. Bakınca "güzel" olduğunu düşündüren...


İnsan yabancı dil bilemediğine isyan ediyor.. Sahil yerlerinde yahutda turizme açık şehirlerimizde, kasabalarımızda sık sık karşılaştığımız yabancılar o kadar cana yakın gözüküyorlar ki...Belki bu yüzden  tek başınıza olduğunuz zamanlarda daha çok istiyorsunuz iletişim kurmayı...Bir dil bir insan çok dil çok insan... Duvarlara yazılması gereken bir slogan...



Bir de keçisi vardı... Diğer kadın sonradan gelmiş.  Beyaz giysili... Ama geçici bir süre kalacakmış . Sanırım arkadaşlar ,  beyazlı kadın konuşuyor ama diğeri biraz kızar gibi önden önden gidiyordu..Beyaz giysili  kadının bir köpeği vardı fotografta gözükmeyen... Öyle güzel yüzüyorlardıki  beraber uzaklara açıldılar."köpek kadar"  bile olamadım diye "bozkırda" yetişdiğime kahrettim kısa bir an. Hoş yüzme bilmek için sahil kasabasında doğman gerekmiyor.  Mazeret  işte benimkisi. Ertelediğim, sonrasında da geç kaldığım şeyler için.


Sakin koyda atı,  keçisiyle bir öğlen vakti dolaşan kadın...Kimdi, hikayesi, öyküsü neydi önemli değil. Önemli olan yaşamak için bu koyu seçmesi...Bu onu özel kılıyor zaten.




Havalar çok güzel, güneş gibi sıcak olsun yüreklerimiz...

sağlıcakla,


gltn s,

"ANNEM" için!