8 Ağustos 2014 Cuma

Bozkır' da Zaman!

Doğduğum ve her yıl  bir süreliğine de olsa gidip- döndüğüm köyüm,  uçsuz bucaksız bozkırların kapladığı bir bölgede yani adı üstünde "KIrşehir" de yer alıyor.  Kaman'a bağlı "Tatık" köyü. Tam olarak adı bu. Adının nereden geldiğini bilen yok dert eden de. Ama kime sorsanız mutlaka bir hikaye anlatır artık siz hangisine inananırsanız. 
Temmuz'da oradaydım. Hala alt yapısı tamamlanmamış köylerden. Suyu yok lakin çeşmesi çok olan bir yer. Üstelik suları buz gibi desem abartmış sayılmam. Coğrafyanın, iklimin yani havanın ve suyun insan ruhuna etkisi olduğunu düşünürüm. Güneş tepenizde her daim ve serinletmek için akan sular.Sıcak ve soğuk. Bu zıtlık duygularada yansımış sanırım. Ya çok seviyor ya hiç sevmiyorlar. Bazen bir konuyu derinlemesine bilirken basit bir açıklaması bulunan konularda şaşıp kalıyorlar. ( bu durum bende de devam ediyor, yıllardır boşlukları kapatmaya çalışmaktan anam ağladı desem…) Sözlü edebiyat geleneği bizim köyden çıkmış olabilir. Çünkü bildikleri tüm konuları bu yolla öğrenmişler. Yazılı hiç bir belge anlam ifade etmiyor. Nasıl etsin ortada yazılı-mazılı bir şey yok. Ataları- anaları çokça masal anlatmış yeni nesilde anlatılan masallardan arta kalan hikayelerle beslenmeye devam ediyor. Bilmemenin keyfi, tembelliğin ağır temposuyla kızgın güneşten kaçıp  saçaklarda serinlemeye benziyor. 
Sonra bu gölge serin yerlerde oturmalar başlıyor ki seyretmek başlı başına bir şölen. Hiç bir yönetmen bu  tür sahneyi bu kadar uzun zamanda çekmeye cesaret edemez. Saatlerce oturan adamlar. Aslında haksızlık etmeyeyim  gittiğim Temmuz ayında hasat zamanı olduğu için çalışan gençler vardı. Yaşlılar oturmaya ara verdiklerinde yardıma gidiyorlardı.
Kadınlar hiç dinlenmeden çalışıyorlar desem vallahi yalan değil. Üstelik günlük sıradan işlere ilave     
olarak bağ-bahçe-tarla ve koyun, inek, keçi vs. İşler. Suyun çeşmelerden eve taşınmasını da düşünürseniz neden sürekli çalıştıklarını tahmin edebilirisiniz sanırım. Gece olup yatağa kendilerini atmadan önce "kadınlık" vazifelerini de kocalarını menmun etmek için yapmış oluyorlar. Burada "kadınlık" tan neyi kastetiğimi anlamış olmalısınız. Tırnak içine almam bu yüzden.
Yılardır izlediğim, gözlemlediğim ve hikayelerini dinlediğim bu insanlar son derece "saf" insanlar. Yani hiç bir kötülük düşünmüyorlar yahut düşünemiyorlar. Neden böyleler bilemiyorum. Bozkırda, geniş düzlüklerde yaşarken herkesin  birbirini tanıyor, biliyor, görüyor olmasın dan mı? Yahut  "özel" kavramının günlük yaşamlarında yer almamasından mı? Özelden kasıt iç içe yaşamlar. Herkes  birbirine yardım ediyor, ne yediğini ne içmediğini biliyor. Çeşme başlarında kadınlar birbirlerinin eksik bilgilerini tamamlıyorlar. Siz dışarıdan baktığınızda  ki bakma şansınız olma olasılığı nerede ise hiç yok, bu konuşmalara "dedikodu" diyerek  büyük bir yanılgıya düşebilirsiniz.

İçiçe yaşamlar, paylaşımlar, dostluklar ve akraba ilişkilerinin yıllara dayanan kökleri.  Sosyal yaşamları; düğün-dernek ve ölüp gidenler ve geride kalanların durumlarıyla ilgilenmek…   Hiç bir kötülük yok düşüncelerinde, zihinlerinde, yüreklerinde bu bozkırın ortasında yaşayan insanların.

Belki bu yüzden; "Ata" der, "Vatan" der, "Bayrak" der,"Namus" der, "Din" der, "Allah" der der der…Ve inançları uğruna daha çok can verenlerden olurlar.

sağlıcakla,
gltn s,

Hiç yorum yok:

"ANNEM" için!