28 Şubat 2013 Perşembe

Eski bir albüm, alakasız İstavrit!

 Kış mevsiminin sona erdiğini söyler gibiydi; sessiz ve ince ince yağan yağmur. Mağazalar  da  kışlık elbiseler, montlar, kazaklar, ayakkabılar, çantalar alıcılarına "son darbeyi" indirmek için beklerken "new sezon" da rengarenk giysiler alıcı kuşlar gibi bakıyorlardı.

İstiklal Caddesi'nde yürüyüşe çıkmanın iyi bir fikir olmadığına karar verip, ara sokakta yer alan   "kelepir kitap" çıya uğradım. Eski- yeni kitap  ve dergilerin dışında " ne aramıyorsan" vardı. Ivır- zıvır diye düşündüğümüz binbir çeşit şeyler.

Mekanın ortasında, büyük bir kasa gibi yer alan bölümde eski fotograflara ilişti gözüm. Bir  aile albümünü içim sızlayarak alakasızca karıştırdım. Bir kadın, bakımlı, şık ve güzel.  Bir  kaç sayfaya yerleştirdiği portleri siyah beyaz. Tarihlere bakıyorum 1940 lı yıllar.  Evlendiğini, eşinin inşaat işiyle uğraştığını  daha bitirilmeden çekilip,  albüme konulmuş  binaların, yapıların  fotograflarından anlıyorum.

Sayfaları karıştırdıkça  hiç tanımadığım bir ailenin arkadaşlarını, çocuklarını, anne ve babalarını, torunlarını ve sayfanın başındaki gençlik  hallerinden  albümün sonuna geldiğimde  bir eser kalmadığını yaşlandıklarını görüyorum.

Başka bir şeye bakmadan çıkıyorum hemen. Tıpkı havanın rengi gibi oldu yüreğim, gri, puslu ve ıslak... Zihnimde  eski fotograflar ve geçip giden zaman. Yaşarken  bizler için "çok özel " olan anların yer aldığı fotografların, eşyaların,  zamanın karşısında bir şekilde sokağa düşmesini düşünüyorum.

Ve insanı ve kendimi ve aşkı ve sevgiyi...
Anlamsız geliyor herşey  böyle anlarda. Herşeyi bırakıp  yollara düşmek, hiç bilmediğim, görmediğim diyarlara gidip yaşamak, dilini anlamadığım insanlarla konuşmak, her çeşit insanın yer aldığı bir barda yahut mekanda içmek  içmek istiyorum.

Zihnimde bir ileri  üç geri  gidip gelirken  kafası karışmış "çakma entel" halimle  Balıkpazarında buldum kendimi. "balık adam" gittiğim balıkçının adı ve  çok severim her daim taze olduğunu tattığım balıklarını. Bir de Eminönü' nde var gittiğim onunda adı  " taze balıkçı" işini iyi yapan esnafa saygım sonsuz olur  bir kilo istavritle eve dönerken mutlu olurum.

"balık adam" da;  yeşilçamın kimilerine göre eski aktörü  bana göre   hala genç ve yakışıklı görünen
" Engin Çağlar" a rastladım . Zamanın anlık sıçramalarını yaşıyorum sanki. Kendi kendime tebessüm edip  evin yolunu tutarken "yok artık" diyebileceğim bir durumla karşılaşıyorum;  Önümden Ediz Hun geçiyor az daha çarpıyordum  farketmesem!  Ben balıkpazarından İstiklal Caddesine çıkış yaparken o aşağıya doğru yürüyordu... Sİyah şemsiyesinin altında başı öne eğik düşünceli bir hali vardı sanki.

Eski bir aile albümüyle  başlattığım zaman yolculuğunda,  zihnimdeki   görüntülerin aktörleri gibiydiler; Ediz Hun ve Engin Çağlar!...

İstavrit, taze roka  mis kokulu limon. Biraz turp kırmızı olanlarından.  Ağızda  çıtır dağılan fıstıklı helva. Ve annemin gülen yüzü kapıyı açıp beni karşılarken...

sağlıcakla,

gltn s,




"ANNEM" için!