Bir ziyaret …
Alanya’ya ziyaret için gitmiştim. Malum bu tür yerlere hangi amaçla gidilirse gidilsin
şehrin belli başlı yerleri gezilmeden gelinmiyor. Ağustos ayı benim için ideal bir ay değilse de sıcaklardan bunalarak keyfini çıkarmaya çalıştım.
Mavinin nerede ise tüm tonlarını
izleyebildiğim klopatra plajı ve Alanya Kalesi….
Turistik bir
beldeye, şehre veya herhangi bir yere
giderken o yer
hakkında bilgi sahibi olsanız
bile, yeni tecrübeler ve küçük keşiflerin sevinci başka türlü oluyor.
Sözgelimi Alanya’nın
“oba” beldesinde yer alan M&M restoran ve çalışanları ve özellikle barmen Emrah’ın yaptığı harika kokteyl’ler … İçkinizi yudumlarken dinlediğiniz
kısacık hayat hikayeleri…Restorana gelen müşterilerin nerede ise tamamı Norveçli’lerden oluşuyor... Yaşadıkları
ülkenin İklimine zıt bu şehir ilaç gibi geliyor olmalı ki dinlediğim öykülerden bildiğim kadarı ile, evlenip alanyaya yerleşenler yahut ev alıp sürekli gelenlerin
sayıları gün geçtikçe artıyormuş.
Alanya’yı
ziyaret etmemin nedeni “gülseren” yeğenim.
Aslında arkadaşım desem daha doğru.Yeni bir başlangıç yapmak için sevdiği şehre, Alanya’ya yerleşti. Sözünü ettiğim restoranda çalışıyor , şimdilik
yeni deneyimlerle zenginleştirmek istiyor kendini…
Yeni bir şehir, yeni yerler ve yabancı insanlar arasında
hayat mücadelesini vermeye çalışıyor tıpkı milyonlarca insanların kendi
yaşam mücadelelerinde yaptıkları gibi.
Şüphesiz herkesin kendi hikayesi
öncelikli olsada, kulaklarınızı tıkamayıp can kulağıyla dinlediğinizde; sevinçlerin yanında daha çok hüzün
duyorsunuz. Yaşadığımız
Ülkenin bu hüzünde payı çok
gibi görünse de bireysel yaşam tecrübeleri daha çok etkiliyor gibi
geldi bana. Nedir; doğup büyüdüğü toprakların , ailenin ve büyüdüğü süreçte edindiği bilgi birikiminin, kişisel tecrübelerin ve tüm bunların bileşiminde oluşan
kültürün etkisi gibi…Yaşama sevinçleri, umutları pırıl pırıl…Belki
bu yüzden çalışırlarken, tebessümlerini, enerjilerini
her daim etrafınızda hissediyorsunuz.
...
Alanya kalesi;
çok güzel restore edilmiş. Etrafı dolaşmak, panaromik şehir görüntüsünü izlemek son derece rahat ve keyifli. Birde keyiflerden sonra bazı
kuytu yerlere artıklar bırakılmasa
…Fotograflarını çekemedim bile.
O kadar çirkin.İçilip atılan, bırakılan bira şişeleri vs yiyecek poşetleri. Öyle yerlere atılmışlar ki yetkililerin onları bulundukları yerden
çıkarabilmeleri, temizlemeleri için ayrı bir çalışma yapmaları gerekebilir diye düşündüm. Keyifli anlarımızı çöplerle kirletmediğimizde
her yer çok daha güzel görünecek biliyorum. Nasıl gözükmesin işte
bazı kareler…
Fotografın sağ alt
köşesinde iki küçük karede yer alan üç kişiyi özellikle
çekmek istedim. Üç kafadar arkadaş sağır ve dilsiz olmanın; gezmeye, keyif yapmaya, eğlenmeye
engel olmadığına çok güzel örnektiler... Onları izlemek bile tek başına gezen “beni “ tebessüm ettirmeye yetiyordu. O
kadar eğleniyorlardı yani.
Alanya Kalesini
çOk seviyorum çok. Bahar’da yahut Eylül, Ekim aylarında tekrar gitmek düşüncesi dolaşıyor zihnimde. Sadece kale bile başlı başına çalışma konusu fotograf çekmek, sosyal belgesel çalışmak isteyenler için. Bakarsın kendim için gerçekleştirebilirim
bu projeyi neden olmasın! Az daha unutuyordum kaleden şehrin panaromik görüntüsünün nasıl göründüğüne ait çektiğim fotografları bu yazıya eklemeyi….
…
Kale’den şehre yürüyerek inmelisiniz. Kale içinde yaşayanlar evlerinin önünü genellikle turizm hizmetine
açmışlar. Kabaklardan, el işlemelerinden alıp ve sıkılan portakal sularından
buz gibi içerek yararlanabilmeniz için.
Alanya
kalesinden yürüyerek şehre doğru indiğinizde
Kızıl Kulenin görkeminde şehrin öteki yakasını gün batımına yakın
saatlerde izlemeniz ayrıca büyük keyif veriyor.
Kızıl Kuleye
yıllar once bir arkadaşımla çıkarak kule deliklerden olası düşman saldırılarını kule nöbetçilerinin nasıl karşılayacağına
yönelik fantazi denilebilecek türden oyunlar oynamıştık..
…
Damlataş
Mağarası önünde öğle
vakti!...
Klopatra plajı
yanında yer alan damlataş mağarasının önünde öğlen vakti güneş ışığının çok dik geldiği saatlerde ters ışıkla çok güzel faotograflar çekmek mümkün. Güzelim
Kauçuk ağaçlarının altına oturup bir sure etrafı
izledim. BUnaltıcı sıcakta serin
ve gölge bir alanda üstelik geri planda turkuaz rengi denizin görüntüsü müthişti…Keyif almak için etrafı dolaşmanıza bile gerek kalmayan köşelerden biri daha.Neler yoktu ki!.. Tartışan
birilerine turistlerin gülerek baktıklarına bile şahit oldum. İşte o anı gösteren fotograflar.
Sonuç tatlıya
bağlandı tabi..Ama “o anı” fotograflamakta
geç kalmıştım.
Damlataş mağarasına bir ara serinlemek amacıyla
girip çıktım. Açıkçası bu yer
altında oluşan doğa olayları vs. durumlar hiç ilgimi çekmediği gibi
görme amaçlı gezdiğimde de bunalır çıkarım hemen. Kapadokya
bölgesinde yer alan üçhisar yeraltı şehri
içinde aynı hisleri taşırım.
…
Alanya da
parkların çok işlevi var nerede ise vazgeçilmez
alanlardan. Bu durumu ilgililer çok iyi değerlendirmiş ve
korumuş.
Hayvanseverlerin de
sorunları göz ardı edilmeyip parklarda kedi ve köpeklerin çişini yapabilecekleri alanlar bile tesis edilmiş.
Artık yaşadığım şehre dönüş
vakti…Arkaoloji Müzesinin tam karşısında
yer alan “ıce cream” dondurmacıyı son anda farketsemde daima aklımda …
Alanya Otogarı…
Alanya oto garı
küçük ama çok renkli sahnelerin yaşandığı bir yer. Oto garın içinde, son anda yararlanabileceğiniz tadlardan muz da var. Mustafa ve Hüseyin bey (
yanlış hatırlamıyorsam; demek ki neymiş efendim..notlar alınacak mutlaka!) denize yüzmeye hiç gitmeyen
yerlilerden.. Neden diye sorduğumda yabancıların çokluğundan şikayet
etti nedense!
Oto garın güvenilir
hizmetlerinden biride hareket
saatine kadar valizlerinizi bırakabileceğiniz bir yerin olması. Bir aile işletmesi ve küçük sevimli bir bahçenin içinde yer
alıyor.Bir ara oturdum tabi uğurlamaya gelen arkadaşımla…
Bir ziyaret ve
bunaltıcı sıcaklara rağmen arada yapılan gezi…Aklımda kale’den
klopatra plajının ve denizin
dillere destan turkuaz rengi görüntüsüyle , damağımda kavunlu dondurmanın tadı kalmış…
Bir de yüreğimde kalan tortulara yollarda hızla akıp giden
görüntülerin eşlik etmesi…..
sağlıcakla,
gltn s,