Televizyonda dizi seyrediyor annem. Akyol sokak uçuşarak yağan karı karşılıyor. Arka pencereden görünen komşunun küçük bahçesinde masa ve sandalyeler beyaza bürünse de "kar" havası yok dışarıda. Yağmur, kar ve rüzgar üçlüsü aralarında eğleniyorlar galiba. Bu sene şubat ayının özel bir anlamı var. Özellikle ayın son günü 29 şubat çarşamba. Dört yılda bir gelen dost gibi. O günü bu özel durumunu bilerek yaşayacağım.
Sanal alem eskisi gibi tat vermiyor artık. İnternet sadece merak ettiğim bir şeyi aramak için başvurduğum görsel ansiklopediye dönüştü. Bu blogda günlük gibi paylaşımlar yazmak için açılsada bu görevini bile yerine getirmez halde. Gönlünü almak için bu satırları yazıyorum. Tablet PC'lerin gündemde olduğu bu aralar sahaflarda dolaştım, sarı sayfaları karıştırıp okurken, o satırlarda daha önce gezinen gözleri hayal ettim ve o gözlerin sahibini. Ela gözleri çok severim hele arada bal rengine dönüşürse.
Bugün "K" dergisinin eski sayılarını (yenisi çıkmıyor artık) okurken Françoise SAGAN' yaşantıya dair düşüncelerinden etkilendim. "..herşeyi yaptım. Denemiş olmak için ya da çevredekiler istediği için değil. Mutlulukla..." diyor.
Henüz on sekiz yaşındayken yayımlanan ilk kitabı "Günaydın Hüzün" ile Eleştirmenler Ödülünü kazanan Fransız yazarın fiziki görüntüsü hakkındaki tasviri müthiş...
"...Bir erkeğe benziyorum aslında. Yüzüme baksanıza. Sert hatlar, çirkin bir burun, kendinden emin kaşlar. Göğüslerim olmasa eminim bunu yutardınız. yaratılışım Leonard Cohen'le İngiliz beyefendisi arası bir yerde duraklamış Sonra nedense kadın olmam gerektiği kararı çıkmış. Söylenmek istemem ama Tanrı varsa saçmalamış. 21 Temmuz 1935'te kafası karışıkmış.."
Ara verip yazmaya pencereden baktım; kar yağmura bırakmış nöbeti. Rüzgar yok ortalar da. Annem hala reklamlardan fırsat buldukça dizi seyrediyor televizyonda. Ben birazdan ayrılacağım. Blog ziyaretimden hoşnut gibi...
sağlıcakla,
gltn s,
Sanal alem eskisi gibi tat vermiyor artık. İnternet sadece merak ettiğim bir şeyi aramak için başvurduğum görsel ansiklopediye dönüştü. Bu blogda günlük gibi paylaşımlar yazmak için açılsada bu görevini bile yerine getirmez halde. Gönlünü almak için bu satırları yazıyorum. Tablet PC'lerin gündemde olduğu bu aralar sahaflarda dolaştım, sarı sayfaları karıştırıp okurken, o satırlarda daha önce gezinen gözleri hayal ettim ve o gözlerin sahibini. Ela gözleri çok severim hele arada bal rengine dönüşürse.
Bugün "K" dergisinin eski sayılarını (yenisi çıkmıyor artık) okurken Françoise SAGAN' yaşantıya dair düşüncelerinden etkilendim. "..herşeyi yaptım. Denemiş olmak için ya da çevredekiler istediği için değil. Mutlulukla..." diyor.
Henüz on sekiz yaşındayken yayımlanan ilk kitabı "Günaydın Hüzün" ile Eleştirmenler Ödülünü kazanan Fransız yazarın fiziki görüntüsü hakkındaki tasviri müthiş...
"...Bir erkeğe benziyorum aslında. Yüzüme baksanıza. Sert hatlar, çirkin bir burun, kendinden emin kaşlar. Göğüslerim olmasa eminim bunu yutardınız. yaratılışım Leonard Cohen'le İngiliz beyefendisi arası bir yerde duraklamış Sonra nedense kadın olmam gerektiği kararı çıkmış. Söylenmek istemem ama Tanrı varsa saçmalamış. 21 Temmuz 1935'te kafası karışıkmış.."
Ara verip yazmaya pencereden baktım; kar yağmura bırakmış nöbeti. Rüzgar yok ortalar da. Annem hala reklamlardan fırsat buldukça dizi seyrediyor televizyonda. Ben birazdan ayrılacağım. Blog ziyaretimden hoşnut gibi...
sağlıcakla,
gltn s,